NESLİ'NİN KONULARI

11 Aralık 2011 Pazar

Gözleme ve Katmer

Belli bir yaşa geldiyseniz yedikleriniz artık sadece yemek değildir sizin için. Özellikle de yediğiniz-yaptığınız yemek geçmişinizden geliyorsa... Her lokmasında eski günlerinize geri gidersiniz. Çocukluğunuzun kokuları burnunuza gelmeye başlar,koku hafızanız devreye girer, gözünüzün önüne hep birlikte masaya oturduğunuz dostlarınız, arkadaşlarınız gelir.

Gözleme tam da öyle bir yemektir benim için. Ankara'dır, Şükriye Teyzedir, annemin lezzetli elleridir, kalabalıktır, Akçakoca'dır... Annem yıllar önce Ankara'lı komşumuz, büyüğümüz Şükriye Teyzeden öğrenmiş yapmasını, ben de annemden öğrendim. Annem hiç üşenmez ne zaman istesek yapardı şimdi ben de oğlum için öyle yapmaya çalışıyorum.

En sevdiğim ilk 5 yemeği sayacak olsam arasında mutlaka gözleme ve katmer olur içinde. İkisini birbirinden ayıramıyorum çünkü bizim evde hep ikisi birlikte yapılır. Ben de şimdi bu çok sevdiğim hamur işini bloğumda sizlerle de paylaşmak istiyorum.

Sakın elde açıldığı için gözünüz korkmasın. Zaten küçük parçalar açıyorsunuz. Açtığınız parçalar düzgün olmasa da olur, inanın uğraşmanıza değecek.



 


Katmer ve Gözleme
Malzemeler:
1 kg. Un,
Su,
Kabartma Tozu
1 Yumurta
Tuz
Tereyağ
Sıvıyağ
2 Yemek Kaşığı Dolusu Yoğurt

Gözleme İç Malzemesi
Kıymalı İç
Kuru soğan
Tuz, karabiber,
1 adet Domates,
3 adet Biber

Ispanaklı İç
Ispanak (pazı da olabilir)
Soğan
Tuz, Karabiber

Peynirli İç
Beyaz peynir
Maydanoz

İlk olarak ununuzu hamuru yoğuracağınız kabın içine ekleyin. Üzerine bir miktar tuz atın, yarım paket kabartma tozu koyun, yumurtayı kırın ve 2 çorba kaşığı yoğurt ilave edin. Yoğurmaya başlayın. Yoğurdukça içerisine oda sıcaklığında olan suyunuzdan yavaş yavaş ekleyin. Hamurunuz ele yapışmayacak kıvama geldiğinde (klasik adı ile kulak memesi kıvamı) üstünü temiz ve nemli bir bezle örtün yada streç film ile kaplayın ve dinlenmeye bırakın.


Bu arada gözlemenizi neli yapmak istiyorsanız ona göre iç malzemenizi hazırlayın.

Kıymalı İç:
Kıymaya yemeklik doğradığınız soğanı, tuzu, karabiberi, ince doğranmış biberi, küçük küpler halinde doğradığınız domatesi ve yarım çay bardağından az suyu ekleyin ve yoğurun. Kıymalı iç hazır.

Ispanaklı İç:
ıspanakları (ya da pazıları) yıkayın, doğrayın, üzerine yemeklik doğradığınız soğanı, tuzu, karabiberi ve bir miktar zeytinyağını ekleyin, karıştırın. Ispanaklı iç hazır. (İsterseniz acı biber de ekleyebilirsiniz.)

Peynirli İç:
Beyaz peyniri rendeleyin, ince doğradığınız maydanoz ile karıştırın. Peynirli iç hazır.

Katmer Tarifi:
Dinlenmiş olan hamurunuzun yarısını ayırın. Diğer yarısını yine sarın.
Ayırdığınız hamuru yumurta büyüklüğünde parçalara ayırın.
Bir tavada 150 gr. kadar tereyağ eritin.
Her bir hamur parçasını oklava yada merdane yardımı ile açın. Açarken hamurun altına ve üstüne un ekleyin yapışmaması için.
Açtığınız hamurun düzgün olması önemli değil ancak ne kadar ince olursa o kadar lezzetli olur.
Erittiğiniz tereyağın içine elinizdeki yağ kadar sıvıyağ ekleyin (isterseniz sadece tereyağı da kullanabilirsiniz. Ben hafifletmek için zeytinyağı ile karıştırıyorum.)
Açtığınız hamurun üstüne yağ gezdirin.

Daha sonra önce hamurun üstünü ve altını sonra da yanlarını katlayın. Kare bir görünüm alması gerekiyor.

Her bir hamuru bu hale getirdikten sonra bir tabağın içine koyarak buzdolabına kaldırın.

Gözleme:
İlk başta ayırdığınız hamurun diğer yarısını elinize alın, biraz yoğurun ve yine yumurta büyüklüğünde parçalara ayırın.

Her bir parçayı oklava ile açın ve yarısına istediğiniz iç malzemeyi ekleyin.
Hamurun diğer yarısını iç koyduğunuz yarının üzerine kapatın. Kenarlarını iyice bastırın ki pişerken iç malzeme dışarı çıkmasın. İsterseniz kenarlarını kesebilirsiniz.
Hazırladığınız gözlemeleri, açtıkça pişirmeye başlayın. En güzeli sac üzerinde ama yoksa büyükçe bir teflon tavayı iyice ısıttıktan sonra, bir peçete yardımı ile içine zeytinyağı sürerek; gözlemeleri pişirmeye başlayın.
Gözlemeler piştikten sonra hemen katmerleri buzdolabından çıkarın ve dikkatlice her bir parçayı açın. Çok ince olmasın , kare bir görünüm alırsa güzel olur... Tavada sık sık çevirerek pişirirseniz daha kıyır kıyır olur...




Eveeet hepsini pişirdiyseniz, toplanın ma-aile masanın başına; yanına önce ayran sonra da çay ile birlikte çatalsız, bıçaksız yemeye başlayın. Afiyet olsun....


15 Kasım 2011 Salı

Kolay Tuzlu Kurabiye



Uzun zamandır paylaşmak istediğim bir tarif tuzlu kurabiye tarifi. Bu tarifi tanıdığım en becerikli, yetenekli ve çalışkan kadınlardan biri olan sevgili Müjde Hanım'dan aldım. Müjde Hanım(hanım demem tamamen saygıdan yoksa 10 yıldan uzun bir zamandır tanıdığım ve çok sevdiğim bir ablamdır kendisi) pratik, sağlıklı ve lezzetli birçok tarif bilir. Pastalar bölümünde yer alan "kirpi tatlısı" da, çocuklara cola yerine buzlu pekmez verme fikri de O'na aittir. Hayatında kendisinden başka herkesi düşünen, herkes için koşturan, herşey için endişelenen, süper anne, süper eş, süper evlat, süper dost, süper abla Müjde Hanım'a bu sağlıklı tuzlu kurabiye tarifi için teşekkürler ve sevgiler...
Tarifin en güzel yanı margarin içermemesi ve ayrıca evde her daim bulabileceğiniz temel malzemelerle yapılması. Hamurun içerisine istediğiniz baharatı katarak farklı tatlar elde edebilirsiniz. Ben zeytinli-kekiklisini ve çörek otlusunu denedim siz de peynirli, biberiyeli pekçok çeşit deneyebilirsiniz.


Malzemeler:

1 Ölçü sıvı yağ
½ ölçü su
Tuz
Kabartma tozu
Aldığı kadar un
Üzerine sürmek için yumurta sarısı ve susam


Ben 1 bardak sıvı yağ ile yarım bardak su kullanarak tarifi hazırladım. Unu, yumuşak bir hamur elde edene kadar ekleyebilirsiniz. Ben hamuru iyice yoğurduktan sonra merdane yardımı ile açtım ve kare kare kestim. İsterseniz hamurdan parçalar kopartarak elinizle de şekil verebilirsiniz. Üzerine yumurta sarısı sürdükten sonra isteğinize göre susam veya çörek otu serperek 180 derece fırında üstü kızarana dek pişirin. Afiyet olsun...Malzemelerine ve kolaylığına bakıp lezzetli olmayacağını düşünüyorsanız yanılıyorsunuz, fırından çıktığında sıcak olarak da soğuduktan sonra da çok lezzetli.
NOT: Bu tarifin glutensiz un kullanarak da yapılabileceğini düşünüyorum. İçerisinde yumurta, süt, yoğurt, margarin bulunmayan bu tarifin çeşitli nedenlerle diyet yapmak zorunda olan pek çok kişi için alternatif oluşturacağını düşünüyorum.

4 Kasım 2011 Cuma

Tutsak Ejderha


Demir'in okulda arkadaşları ile kutladığı doğumgünü partisi için yaptığım pasta da fotoğraflarda gördüğünüz gibi kalede tutsak ejderha.


Bu sefer Demir'e süpriz olmadı. En başından biliyordu ne yapacağımı. Hatta yaptıkça O'nun fikirlerini de aldım.


Demir, arkadaşları ve öğretmenleri pastayı çok beğendiler. Üstelik sadece görüntüsünü değil tadını da. İkinci dilimi alan çocuklar beni çok mutlu ettiler.


Demir'in arkadaşları artık alıştı Demir'in pastalarını benim yapmama. Geçen seneki Korsan Gemisi Pastayı da hatırlıyorlar...

1 Kasım 2011 Salı

Korkunç Bir Pasta


Cadılar Bayramı için pasta yaptığımı sanıyorsanız yanıldınız, Demir'in doğumgünü geldi. Günler öncesinden ne yapsam diye uzun uzun düşündükten sonra Demir'in en sevdiği şeyleri düşündüm. Korkunç böcekler, iskeletler, örümcekler.... Belki Demir dışındakiler için pastayı yemek zor olabilirdi ama doğumgününü aile içinde kutladığımız ve ailedeki herkes de Demir'in tüm bu sevdiği börtü-böceğe alıştığı için sorun olmadı.

Demir'e pastanın süpriz olmasını istediğim için O'nu mutfağa sokmadım. Elimde sadece beyaz ve pembe şeker hamurumun kaldığını ve bu sene O'na kalpli bir pasta yapabileceğimi söyledim. Pek hoşnut olmasa da çeresiz kabul etti. Kalplere bir de kanat eklememi istedi.


Pastasını getirdiğimde ise çok şaşırdı ve çok sevindi. Bütün uğraşmama değdi O'nun bu sevinci.
Demir bu sene 6 yaşını bitirdi. Depremler, şehit haberleri ve yakınlarımızın hastalığı bizi o kadar üzdü ki bu sene küçük bir kutlama yaptık. Dilerim herkes için herşey yoluna girer, daha güzel, daha mutlu ve daha umutlu yarınlar çocuklarımızı bekler....




22 Ekim 2011 Cumartesi

Fenerbahçe Pastası

Beni tanıyanlar her ne kadar fanatik bir futbol taraftarı olmasam da Fenerbahçe Pastası yapacağıma ihtimal vermezler. Pastanın ilk başta kardeşim olmak üzere pek çok kişiyi şaşırtacağını düşünüyorum...

Pastayı bir zamanlar çok iyi arkadaşım olan şimdi ise sesini tanımakta zorlandığım sevgili Emre için yaptım. Uzun yıllar birlikte çalıştığım sevgili Şebnem Hanım'ın oğlu olan Emre'yi ilk tanıdığımda 3 yaşında sevimli bir çocuktu bugün ise 15'ini bitiren yakışıklı bir delikanlı oldu. Canavarlarla ve dinazorlarla ilk tanışmamı sağlayan böylece oğlum da hiç zorlanmadığım Emre'ye ben de annesinin isteği üzerine Fenerbahçe Pastası yaptım. Kupayı da aldıkları bu sene Alex'li bir sahanın uygun olacağını düşündüm. Neyse ki Emre'de pastayı başarılı bulduğunu söyledi de içim rahatladı...





Emre'cim sana nice güzel yaşlar diliyorum. Küçüklüğünden beri hayran olduğum zekanı kullanarak çok iyi yerlere geleceğine inanıyorum... O müthiş hayal gücünü hiç kaybetme, hep böyle kal. Sevgiler....

19 Ekim 2011 Çarşamba

TERÖRE LANET OLSUN!

BAŞIMIZ SAĞOLSUN. TÜM ŞEHİT AİLELERİNE ALLAH SABIR VERSİN.

10 Ekim 2011 Pazartesi

Milano



Milano, moda ve sanat şehri... Hatırlarsanız Bergamo yazısının sonunda Bergamo'dan ayrılarak, Milano'ya geldik. Aslında Milano'yu merak etsem de sanırım bu kongre olmasaydı yolumuz düşmezdi hiçbir zaman. İlk günümüzün büyük bir kısmı Bergamo'da geçtiği için Milano'ya ancak akşam saatlerinde varabildik. Navigasyon sayesinde otelimizi kolay bulduk. İnternet üzerinden ayırttığımız otelimiz de gayet güzel çıktı. En güzel tarafı da metro istasyonuna sadece 2 dakika uzaklıkta olmasıydı. Odamıza yerleştikten sonra dinlenmeye bile vakit bulamadan yiyecek birşeyler bulabilmek için otelden ayrıldık. Otelin çevresinde birşey bulamayınca metro ile Milano'nun merkezine gitmeye karar verdik. Metrodaki görevliye sorunca Navigli'ye gitmemizi önerdi. Önerisini dinledik ve gittik. Metrodan ilk indiğimizde nereye geldiğimizi anlayamadık. Yol üzerinde gördüğümüz bütün restaurantlara bakındık, yolun sonuna kadar gitmeye karar verdik. Yolun sonunda hiç beklemediğimiz bir yer çıktı karşımıza. Kanal kenarına sıralanmış cafeler ve restaurantlar. Burası Navigli, kanallar bölgesi. Buraya gelene kadar en ufak bir ipucu bulamıyorsunuz böyle bir yerle karşılaşacağınıza dair. Navigli'de yemeğimizi yedikten sonra otelimize döndük.


Milano'daki ikinci günümüzde sabah erkenden kalktık, tuzlulardan çok tatlı ağırlıklı olan kahvaltımızı hızlıca yaparak Milano'nun merkezinde yer alan "Università Cattolica del Sacro Cuore" Üniversitesine gitmek üzere yola çıktık. Bugün İbrahim'in sunumu var. Duygu, Demir ve ben İbrahim'den daha heyecanlıyız. Metro ile üniversiteye ulaşıyoruz. Milano'nun merkezinde olan üniversite ağaçlıklar içinde, heykellerle dolu bir alanda kurulu. Bana, avlulu taş binasıyla Taşkışla'yı hatırlatıyor. Taşkışla'dan farkı birbirinin aynı 3 bakımlı avluya sahip olması. Birbirinin aynı derken sadece şekilsel olarak demiyorum, ağaçların yeri, cinsi hepsi aynı. Hangi avluda olduğunuzu anlamak çok zor. Okulun içinde ve dışında bir çok heykel bulunuyor. Hepsi birbirinden güzel, zaman zaman üniversite de değil de müzede dolaşıyor gibi hissediyorum.

Yukarıdaki fotoğrafı İbrahim'in sunum yaptığı salonun penceresinden çektim. Çatılara ve farklı tonlardaki kiremitlere bayıldım.

Üniversiteden ayrıldıktan sonra Duomo'ya gitmek üzere yola çıktık. Yolumuzun üzerinde ilk olarak Castello Sforzesco ile karılaştık. Çok güzel bir kale. Aşağıdaki fotoğraf sadece bir kulesini gösteriyor. Oysa tıpkı filmlerdeki gibi bir kale burası. Kare yapısı olan ve girişteki iki köşesinde kuleleri olan bir yapı. İçerisinde yer alan müzeyi gezmek için zamanımız olmadı ama bu kadarını gezmek ve görmek bile keyifliydi.

Castello Sforzesco'nun kapısı.

Aşağıdaki haritada size anlattığım yerleri işaretlemeye çalıştım. Milano'nun merkezi haritada gördüğünüz alan. Biz üniversiteden yürüyerek piazza castello'ya oradan da Via Dante'yi takip ederek Duomo'ya ulaştık. Dante Caddesi üzerinde pek çok güzel cafe ve mağazalar vardı. Araç trafiğine kapalı olan bu cadde en beğendiğim yerlerinden biri oldu Milano'nun. Öğle yemeğimizi bu cadde üzerinde yemeğe karar verdik. Vitrinde gördüğümüz yemekler bizi etkilemiş olsa da onların içerisinden sadece benim ızgara enginar zannederek istediğim ancak tadına baktığımızda bir çeşit marul olduğunu anladığımız bir yemeği söyleyebildik. Onun dışında geleneksel olarak pizza ve makarna yedik.

Dante Caddesi üzerinde gördüğüm bir cafenin inanılmaz güzel görünen tatlıları. Günün sonunda kimseyi oraya dönmeye ikna edemediğim için tadlarını bilmiyorum.

Dante Caddesi üzerinde yemek yediğimiz restaurantın öğlen yemekleri için hazırladığı aperatifler.





Yemekten sonra Duomo'ya gitmek üzere yolumuza devam ettik. Bu arada bir yandan havanın sıcaklığı bir yandan da Demir'in oyuncakçı arayışı bizi tahminimizden çok daha erken yordu. Dante Caddesinin sonunda Duomu'yu tüm ihtişamıyla karşımızda bulduk. Yazının başında gördüğünüz fotoğraf Duomo'ya ait. Duomo di Milano Dünyanın en büyük gotik katedrali. En büyük katedraller içinde ise dördüncü sırada.Mlano'nun merkezinde bulunuyor. Katedralin bulunduğu meydanın adı Piazza Del Duomo. Katedralin yapımına 1386'da başlanmış ve ancak 1577 'de tamamlanmıştır. Katedralin Batı Cephesi ise 1616'da başlamış ve ancak 1813'te tamamlanmıştır. Hatta bazı kaynaklarda bazı ayrıntılarının 1960'lara kadar sürdüğü söylenmektedir. Bu kadar yıl inanılmaz gibi görünse de yapıyı gördüğünüzde bunun çok normal olduğunu anlıyorsunuz. Milano'da, bitmeyen isler icin "lungo come la fabbrica del duomo" yani "duomo insaati gibi" deyisinin kullanıldığı söylenmektedir. İnsanı ürküten ve küçülten mimarisindeki detaylar tüm övgüleri hakediyor. Katedrale girebilmeniz için kıyafetinizin uygun olması çok önemli. Üzerinizde kolsuz bir kıyafet ve kısa etek/elbise/şort varsa içeri giremiyorsunuz. Bu konuda çok ciddiler. Pek çok turisti kapıdan çevirdiler. Katedralin içi de ihtişamlı, özellikle vitraylar muhteşem.



Katedrali dolaştıktan sonra ilk olarak Galleria Vittoria Emanuele'yi gezdik. Milano Moda yazısında fotoğraflarını görebilirsiniz. Bu yapının içi de dışı da çok görkemli. Yer döşemelerinden tavanına kadar her yeri çok güzel. Mutlaka gezilmeli. Galerinin bir köşesinde yer döşemeleri ile ilgili bir tadilat vardı. O kadar özenli çalışıyorlar ki bu yapıların bugünlere kadar nasıl böyle korunarak geldiğini anlıyorsunuz.

Galleriyi gezdikten sonra katedralin tam karşısındaki bir cafede mola verdik ve kahvelerimizi yudumladık. Hava öyle sıcak ki 1-2 saat gezdikten sonra 1-2 saatte oturup kendinize gelmeniz gerekiyor. Biz Duygu'yla daha erken toparlanıp, baba-oğulu kahve keyifleri ile yalnız bırakıp bir kez daha galeriyi gezmeye gittik.



Galleria Vittoria Emanule



Navigli

Akşam yemeğimiz için tekrar Navigli'ye gitmeye karar verdik. Bu sefer farklı bir restaurant yercih ettik. Deniz ürünleri ağırlıklı bir sofra kurduk. Burada yediğimiz pizza İtalya'da yediğimiz en iyi pizzalardan biriydi. Deniz ürünlü makarnamız ise gerçekten lezzetliydi.



Milano'daki ikinci günümüzde böylece sona erdi. Milano'daki üçüncü günümüzde Como Gölüne gitmeye karar vermiştik, ancak son anda Como Gölü yerine Venedik'e gitmenin daha iyi bir fikir olduğuna karar verdik... Venedik izlenimlerim bir sonra ki yazıda...



Milano'daki bir marketten aldığımız meyve tabağı. Bizim marketlerde de bulmak mümkün buradaki meyveleri ancak en az 3-4 katı fiyatına.

Bir pastanenin vitrininde gördüğüm ve badem ezmesi olduğu düşündüğüm şekerlemeler. Çok yaratıcı ve güzel görünüyorlar...



Dante Caddesi üzerinde bulduğumuz bir oyuncakçı. İnanılmaz güzel ve yaratıcı oyuncaklar var içeride. Amerikan pazarı burayı ele geçirememiş. Ne o hepsi birbirinden korkunç olan kahramanlar ne de Victoria Secret Melekleri görünümünde Barbieler vardı. Ahşap oyuncaklar , deney setleri, zeka oyuncakları...Hepsine bayıldım. İlk başta Demir'i çok tatmin etmese de oyuncakları inceledikçe o da beğendi...

Duomo'dan Navigli'ye yürüyerek gittik. Yolumuzun üzerinde yer alan bu yapıyı çok beğendik. Sütunların altında işten çıkan ve arkadaşları ile oturanlar, alışverişten dönenler, çocuklar ve gençler oturuyor. Buranın biraz ilerisinde de bir meydan bulunuyor. Yukarıda gördüğünüz fotoğraf da bu meydandan. Elvis'in ölümsüzlüğünün bir kanıtı daha...

Milano İzlenimlerim:

Milano ile ilgili okuduğum bütün yazılarda Milano'nun moda merkezi olması öne çıkartılarak, burada sokaklarda göreceğiniz herkesin podyumlardan inmiş gibi görüneceği anlatılıyordu. Ben sokaklarda şapkaları ile şık kadınlar, takım elbiseli erkekler canlandırmıştım gözümün önünde. Belki de sıcakların etkisi ile kimse öyle çok şık falan değildi. Nişantaşı'nda hatta İstiklal'de bile yürürken çok daha şık ve bakımlı insanlar görüyorum. Belki İtalya'nın diğer yerlerine göre daha şık olabilirler ama doğrusu İstanbul ile karşılaştırdığımda ben umduğumu bulamadım.

Milano'da herkes saygılıydı, bunu özellikle Roma'ya gidince anladık. Özellikle de trafikte. Milano'da herkes kurallara, hız limitlerine uyuyordu. Araba kullanmak hem kolay oldu hem de bu kadar kuralın olduğu yerde çok iyi bir denetleme ve ceza sistemi de olacağından bizi tedirgin etti. Neyse ki cezasız dönebildik.

Kültür turu için yaz aylarının asla uygun olmadığını anladım. Kışın en soğuk günlerinde bile daha rahat gezdiğimi hatırlıyorum.

Milano'da Yapamadıklarım:

Çok görmek istesem de Dünyanın en büyük opera binalarından biri olan La Scala Opera binasına gidemedim. Hava o kadar sıcaktı ki güneşin altında uzun süre yürüyemedik. Çok yakınlarından geçsek de opera binasını göremedim.

Milano'nun en ünlü caddelerinden biri olduğu söylenen (yukarıdaki haritada 2 numara ile işaretli) Montenapoleone Caddesini göremedim.

Milano'da Como Gölü'ne gidemedim. (Aslında orada gideceğimiz restaurantı bile bulmuştuk ama Venedik'i tercih ettik. İyi ki de etmişiz. )

Milano'nun çevresinde yer alan outletlere gidemedim. Moda sayfası için faydalı olabilirdi ama Venedik planı bunu da rafa kaldırdı.

Yukarıdaki fotoğrafta da gördüğünüz Dante Caddesi üzerindeki o nefis tatlılardan yiyemedim.

Brera Resim Galerisini gezemedim.

Leonardo da Vinci'nin de resminin olduğu Poldi-Pezzoli Müzesini gezemedim.
Venedik Yazısında Görüşmek Üzere....